TÜM DÜŞÜNÜRLERİ ÖLDÜRDÜLER

 
Tüm düşünürleri öldürdürler.

Dinlerin tarihiyle başlayan bir silsile, insanları yüzyıllardır meşgul ediyor. Bu meşguliyet dinlerin liderlerine, onların yardakçılarına ve krallara ve politikacılara yüzyıllardır güç veriyor.

İnsanlar öncelikle dünyaya çıplak geliyor sonrasında isim kazanıyor. Şan, şöhret, iş, başarı, tamamlanma çabası içerisinde büyüyor, bu ona telkin ediliyor.

Sonrasında isimler, dinler, mezhepler, sınıflar, bölgeler ve daha bir çok nicelik ile sınırlandırılıyor, sınıflandırılıyor. Bu sınıflama bizleri kategorize edip, yöneltilmemizi kolaylaştırırken, özgürlüğümüzden de büyük şeyler götürüyor. 

Düşünmemiz bir yandan istenmiyor, öte yandan eğitim her geçen gün ellerinden geldikçe kötüye götürülüyor. Profesörler birer cacık, kendi dünyalarında tek bir noktaya uzmanlaşmışlar. Pek azı iyi öğrenciler yetiştiriyor. Bu öğrencilerde halkın geride kalanları için konuşmuyor. Dünyayı yöneten, kaymak tabakanın içerisine karışıyorlar. Halk ise bu esnada bu kaymak tabakadan biri olma umuduyla ya hiç ses çıkarmıyor, ya da zaten bunu görmüyor. 

Aristokratlar (bilgin insanlar), oligarkların (dünyayı yöneten elitler) arasına karışıyor. Medya hergün bizlere eğlence vb. gibi günlük yutturmalık şeyleri sunuyor. Pek azımız kitap okuyor, okuyanların pek azı eyleme geçiyor. İnsanların düşünceleri bulanık, karamsar ve anlayışsızlaşıyor. Her insan kendini olaylardan soyutluyor ve artık takip etmek istemiyor. 

Meclislerden geçen yasaları halk geçtikten sonra öğreniyor, yasaların meclisten geçmesinin öneminin ne olduğunu unutuyor, yıllar sonra politikacılar mahkemelerde bu yasaları gerekçe göstererek onları (düşünenleri) hapise atıyor. Meclisler halktan uzak; siyaset insanlıktan uzak, azınlığın (küçük kitle) ceplerini düşünerek yola devam ediyor. Yasaların çoğu şirketler tarafından yazılıyor, meclisten gizlice geçiriliyor. Hatta bazen bazı yasalar meclisten bile geçmeden direk yürürlüğe konuluyor. Nitekim bundan kimsenin yıllar boyunca haberi olmuyor. (Din hafızlığı yerine yasa hafızlığı olsaydı belki durum daha değişik olurdu.)

Anayasanın bir değeri kalmamış, toplumlar hayali bir terör örgütüne karşı tek çatı altında toplanmış, bu sayede gerçek niyetlerini bilmedikleri liderlerinin dediklerini gönülden destekler olmuşlar. Bu ise gerçekten bankerlerin ve savaş ihracatçılarının işine gelmiş, yıllar boyunca silahları, gücü ve parayı bir elde toplamasına olanak vermiş.

Dünyada 7.8 Milyar insan var iken bu sayılarda hayvanda bulunmaktadır. Hayvanların hiç bir zaman kitle savaşları yaptığı görülmemiştir. Yıllar boyunca devletler başka terör grupları yaratmak için önce kendi halkını katletmiş, çeşitli ülkelere girebilmek için, göstermelik olarak kendi ülkesinde bomba vb. gibi kitle yıkıma yol açan olaylar düzenlemiştir. Bu olayların hepsini terör gruplarına ya da bir başka ülkeye atfetmiş, o ülkere bu nedenlerden dolayı savaş açmış, ülkere girmiş ve halklarını katledip, kaynaklarına ve topraklarına sahip olmuştur. O ülkelerde askeri üsler inşa edip, yanlarındaki ülkelere sıçrama imkanı bulmuş, bu sayede oradaki kaynaklarında sahibi haline gelmişlerdir.

Merkez bankalarının kurulması, paranın altın karşılığının olmaması, basılan her 1 dolar paranın, 1 dolardan daha fazla faizinin halktan gelir vergileriyle ve diğer vergilerle toplanarak geri alınması, ve durdurulamayan bir enflasyonun büyüme politikaları için iyi olduğuna inandırılması dinlerden sonra 2. kötülüktür.

 Bu bankerlerin para arzında oynama gücüyle ve borsalardaki hakimiyetiyle, sözleşmeler ve politikalarla halkı borçlandırıp, 24 saat içerisinde halktan borçlarını talep etmesi, bu borçların taleplerinin borsa hisseleri, şirketler ve kıymetlerin değerlerinin azalması ve para arzını kesmeleri büyük bir kriz ile sonuçlanmıştır. (1913, 1929)


Bu kriz sonucunda ise para arzı (para üretmek) ile sorun çözülebilecekken, Merkez Bankası bankerleri bunu tam aksine arzı kısıtlayarak krizi arttırmışlardır. 

Çok değerli şirketlerin değerleri bir anda çok ucuzlamış, bu sayede bu şirketleri satın almaları sağlanmıştır. Bunu diğer ülkelerdede uygulayarak bir çok şirketi çok ucuza himayeleri altlarına geçirmişlerdir.


Şimdi gelelim savaşlara.

1. Dünya, 2. Dünya İkiz kuleler ve Vietnam Savaşları... Pearl Harbor'un bombalanması...

Bankerlerin ülkeleri savaşmaları için fonladıkları, her türlü savaş düşüncesini destekledikleri savaşlar.

Milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanmış, silahların ve silah şirketlerinin konuştuğu olaylar olmuşlardır. Hitler'in uçaklarının yakıtları "Standart Oil Company" tarafından sağlanması, bu yakıtlar olmadan uçakların uçamayacak olması nitekim bazı gerçekleri gözler önüne serer.

Vietnam savaşını başlatan, Amerikan gemisinin bombalanması tarihte hiç yaşanmamıştır. Fakat bu sayede Vietnam'a mühimmat sağlayan Rus Savaş Sanayiinin hisseleri, Amerika'daki bir kaç aile tarafından satın alınmıştır. 

Savaş, getirilen yönergeler çerçevesinde çok uzamış sonuçta milyonlarca insanın ölmesi ve bir çok silahın satılması ile sonuçlanmıştır.

İkiz kulelerin yıkılması, Amerika'nın kendisine düzenlediği bir komplodur. Bu sayede Amerikan halkının bir çoğu savaş yanlısı haline gelmiş, Bin Laden'e kin ve nefret duymuştur. Bu sayede sahte bir terör grubu yaratılmış, bu algı ile beraber Orta-Doğu'da bugünde devam eden olayların başlangıcı başlamıştır.

Pandemi ile beraber insanlar evlerine kıstırılmış, kamuoyunda büyük bir algı oluşturulmuştur. Gerçekte o kadar tehlikeli midir? Yoksa insanların izlenmesi, takip edilmesi, paralarının ve varlıklarının tek bir hesapta ya da bir çipte tutulması için bir oyun mudur? Göreceğiz, ya da buna karşı çıkacağız. 


http://zeitgeistmovie.com/Zeitgeist,%20The%20Movie-%20Companion%20Guide%20PDF.pdf


EK: 


Türkiye’de Kazanç Vergisinden Gelir ve Kurumlar Vergisine Geçiş Süreci: 1946–1960 Dönemi 

1.2. 1946–1950 Dönemi Türkiye’de Vergi Politikası İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk vergi sistemi çok karmaşık hale gelmiş ve idaresi de güçleşmişti. Savaşın bitiminden hemen sonra hükümet vergi sistemini düzenleme çalışmaları içerisine girmiştir. Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi ile İhracat Vergisi savaşın sürdüğü yıllarda sona erdirilmiş ve 1947 yılında Muamele Vergisinden ayrı olarak alınan İstihlâk Vergileri kaldırılarak, Muamele Vergisi ile birleştirilmiştir. Ayrıca, savaş yılları sonunda, ücretlilerin vergilerinde bazı hafiflemeler ve muaflıklar kabul edilmiştir. Fakat bütün bunlara rağmen, savaş yılları içerisinde özellikle savaşın finansmanı için vergi oranlarının artırılması, vergi sistemini gittikçe birlikten ve bütünlükten uzaklaştırarak çok karmaşık bir duruma sokmuştu. Dolayısıyla vergi sisteminin yeniden düzenlenerek modern vergi sistemleriyle uyumlu hale getirmek zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Sağlam bir vergi reformu yapılmadan vergi sisteminin bütününde daha adil ölçüleri yürürlüğe koymanın imkânı yoktur. Bu ihtiyacı zamanın siyasi idareleri de hissetmekteydi. Bu nedenle, savaşın hemen bitiminde geniş bir vergi reformu için hazırlıklara başlanılmıştır. Bu reform hareketi, bir yandan Kazanç Vergisinin yerini alan, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ile Esnaf Vergisi Kanunlarını düzenlerken diğer yandan da vergi idaresini ve bu kanunların uygulanmasını içeren Vergi Usul Kanunu’nun hazırlıklarını başlatmıştır (Bulutoğlu, 1967:8-10). 

2.3. Bu Dönemde Vergi Reformunu Gerektiren Nedenler Savaş sonrası gelişmelerle ihtiyaç duyulan harcamaların karşılığının Kazanç Vergisi tarafından sağlanması yetersiz hale gelmişti. Yeni düzenlemelerle (vergi oranlarının artırılması) de Kazanç Vergisinin buna cevap verebilmesi imkân dahilinde gözükmüyordu. Bu yüzden Kazanç Vergisini tamamen kaldırarak, ülkenin şimdiki ve gelecekteki ihtiyaçlarına cevap verebilecek modern bir vergi sisteminin uygulanması gerekmekteydi. İşte bu yeni vergi reformunun gerekliliğini birtakım nedenlere bağlamak mümkündür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİSTEM ÜZERİNE SİTEMİMİN ÖZETİ

Robo-Rat

EKONOMİ VE SİYASAL SİSTEM ÜZERİNE SIKICI BİR YAZI